NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ صَالِحٍ
الْبَغْدَادِيُّ
حَدَّثَنَا
أَبُو
عَامِرٍ يَعْنِي
عَبْدَ
الْمَلِكِ
بْنَ عَمْرٍو
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ بِلَالٍ
عَنْ إِبْرَاهِيمَ
بْنِ أَبِي
أَسِيدٍ عَنْ
جَدِّهِ عَنْ
أَبِي
هُرَيْرَةَ
أَنَّ
النَّبِيَّ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ إِيَّاكُمْ
وَالْحَسَدَ
فَإِنَّ
الْحَسَدَ
يَأْكُلُ
الْحَسَنَاتِ
كَمَا
تَأْكُلُ النَّارُ
الْحَطَبَ
أَوْ قَالَ
الْعُشْبَ
Ebu Hureyre'den (rivayet
edildiğine göre) Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Hasedden
(kıskançlıktan) sakınınız. Çünkü ateşin odunu yediği gibi kıskançlık da iyi
amelleri yer bitirir." Yahutta: ("odunu" lafzı yerine)
"otu" (diye) buyurmuştur.
İzah:
Hased: Başkasında olan nimetten
(can, mal sıhhat) huzursuz olup, elem duyarak, o kişiden o nimetin gitmesini
istemektir. Cehalet ile tamahkârlığın birleşmesinden, kaynaşmasından doğar.
Akran ve akraba arasında çok olur.
Hased, çirkin ahlâkın
en zararlılanndandır. Şeytanın ebedî saadetten mahrumiyetine sebep de Hz.
Adem'e hased etmesi ve büyüklenmesi idi. Hased herkeste bulunur. Fakat derecesi
farklıdır. Kiminin hasedi hayalinden gelir, geçer, kiminin içinde biraz
kaldıktan sonra akıl ve insafın üstün gelmesiyle dağılır gider. Bazılarınınki
de nefiste yerleşir, gittikçe artar, işte asıl hased, buna derler.
İmam Gazzalî hasedi
doğuran yedi sebeb bulunduğunu söyler:
a. Düşmanlık,
b. Kuvvetli, üstün ve
yüce olma isteği,
c. Büyüklenme,
d. Kendini beğenme,
e. İsteklerini elinden
kaçırma korkusu,
f. Riyaset (başkanlık)
sevgisi,
g. Kişinin tabiatının
alçaklığı ve pisliği.
Bunların hepsi hasede
sebep olmakla beraber en âdisi nefsin ve huyun pisliğinden kaynaklanan
haseddir.
Rezil ve sefil
kişilerin çoğunun faziletli,ve değerli kişilere karşı olan çekemezlikleri bu
nevidedir.
Böylesi bir nefse sahip
olan kişiler sürekli olarak azab içinde kalırlar, diğer kişiler yükseldikçe
nimet sahibi oldukça, bunlar alçalır ve azabdan kıvranırlar. Cenab-ı Hakk'ın sonsuz
kerem ve nimetlerinden kişilere isabet eden her mevki, mal, nimet karşısında
bunlar binbir mihnet ve sıkıntı içinde bulunurlar. Bu kısım hasedin ilacı zor
olduğundan böyle bir mizaca sahip olan kimselere kolay kolay şifa bulamazlar.
Zira kaynak dışarıda değil, nefsinin pisliğindendir.
Hasedçi çoğu zaman,
içinde bulunduğu tahammül edilmez. Sıkıntının şevkiyle hased ettiği kişinin
gıybetini yapmak zorunda kalır.
Gıybet, ise kıyamet
gününde kişinin salih amellerinin, gıybeti edilen kimseye gitmesine, gıybeti
yapılan kimsenin günahlarının da gıybet eden kimseye yükletilmesine sebep olur.
Ayrıca hasetçi çoğu zaman haset ettiği kimsenin elinde bulunan nimetlerin
zevalini ister. Bu ise Allah'ın kaza ve kaderine karşı gelmek demektir. İşte
hased, sahibini böyle amellerinin sevabını alamayan, müflis ve bedbaht bir
duruma düşürdüğünden, mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte, hasedin yaptığı bu
tahribat ateşin odunu ya da otu yakıp bitirişine benzetilmiştir.
Haset ettiği kişiye
zarar vermeye, gıybetini yapmaya götüren hasetler
haramsa da etrafına
zulmeden, eza ve cefa veren zâlim düşmanlar için ellerinde bulunan nimetlerin
zevalini temenni etmekte bir sakınca yoktur.
İslâm terazisinde
kefesi daima ağırbasan insan, sadık, saf ve nefsi hile, ihanet, hased ve
düşmanlıktan temizlenmiş olan insandır. İbadeti az da olsa kefesi ağır basar
bu insanın.
Göğsü kin ve hased dolu
olan, insanları rahatsız eden bir insan ise ibadeti çok da olsa kefesi hafif
kalacaktır. Çünkü o, duvardaki hafif, içi boş bir tuğlaya benzer ve onun
gibileri bu duvarın yıkılmasına sebep olur. İsIâmın istediği örnek müslüman,
güzel ibadet, temiz kalp ve iyi muamelenin kendinde toplandığı özü sözü uygun
bir kimsedir. İşte bu tip müslümanlarla İslam toplumunun yapısı kuvvetlenir ve
Rasûlullah'ın belirttiği şekilde birbirine kenetlenmiş duvar gibi olur. Böylece
bu temiz ve birbirine kenetlenmiş toplum, Allah'ın âyetini insanlara taşımaya
lâyık olur.